3 Ekim 2012 Çarşamba

el-Cevap ve el-İnsaf

Ben bu Ulvi şarlatanına ve müridlerine son yazımı yazıp uğraşmayı bırakmama rağmen görüyorum ki, onlar beni bırakmıyorlar. :) Anladığım kadarıyla şarlatanlık yapmak adetleri olmuş. Şu an açmış olduğu  blog'taki şarlatanlığı ve yalancılığı yüzünden bir sürü küfür yiyor. Anladığım kadarıyla bu da kendisi için ünlü olmanın yollarından birisi..

Şimdi bu şarlatana istediği cevapları vermezsek, elbette olmaz. Bu hususta son bir kez davete icabet ediyorum. Ama bundan sonra şarlatanlığa devam ederse artık bunu akılsız ve cahilliğine vererek, üzerinde durmayacağım. Çünkü her iddialarına cevap verdik, bir sürü sahtekâr ve yalancılıklarını kanıtladık...Hatta kendileri dahi bunları kendi yazılarıyla kanıtladılar. Şu an benim yazılarımı okuyan, çoğu kişi bu kişiyle neden uğraştığıma anlam veremez, sebebi ise adamın şarlatan ve sahtekâr olduğu zaten ortada olmasıdır. Yani aslında bu kişi için yazı düzmeye ve kanıt sunmaya dahi gerek yok. Kur'ân-ı Kerîm'i, Hadis-i Şerîf'i ve Peygamberimizi ve Sünnetlerini bilen kişiler için bu kişiler ve bunun şakşakçıları dini ve şer'i bilgilerde cahillerdir. Ve ancak bir takım menfaatler için bu tür şeyler yapmaktadırlar, ya da bu cahillikleri yüzünden kandırılmaktadırlar. Bu durumunda farkında değillerdir. Site içerisinde bulunup, bu olay ve durumlarla ilgilenmeyenler için sözümüz meclisten dışarı diyorum. Sadece duâlara katılıp, bu şarlatanları yüceltip, şakşaklamayanlar için hiçbir sözümüz olamaz. 

Forumlarına baktığımız da bir sürü ehl-i sünnet'e dair yazılar görmekteyiz. Tabii ki, yazılar derken isim olarak içerik olarak değil. Sadece forum başlıkları Ehl-i Sünnet ama içine girdiğimizde Ehl-i Küfür ve Büyücülük, Falcılık görmekteyiz. Şimdi bunları ele alacağız. Ve bu zavallıya cevaplarını vereceğiz.

Şimdi ilk önce hakkımızda yazdığı yazıları inceleyerek cevaplarını verelim. 

Yazının yazıldığı blog adresi şudur; http://hakikihocalar.blogspot.com/2012/10/ismi-azam-denilen-mahlukat-kimdir.html

Buraya yazıyı alarak, üzerinde parantez içerisinde açıklamalar ve cevaplar vereceğiz.


İSMİ AZAM DENİLEN MAHLUKAT KİMDİR

İSMİ AZAM denilen Allah'a , Kurana, Peygamberimize, ( Allah diye gördükleri Ulvi, Kur'an diye gördükleri ulvinin yazdıkları, peygamber diye gördükleri de Ulvinin şakşakçılarıdır) yaşayan kişi ve şahıslara küfreden mahlukat büyük ihtimal bu Fhrrxx gibiler tarafından satın alınmış kişilik (Bu kişiyi tanımam ve tanımak isterdim. Kimseye küfür etmesi için para verecek ve satın almaya gerek duymam. :) Giderdim bir hesap alır, gelir küfür ederdim. Çok zor birşey değil.  Ama bu İsm-i Azam'ı öyle bir duruma soktunuz ki, sizin anladığınız dilden size cevap veriyor. Ama benim edebime aykırı. Küfürle ve benzeri cümlelerle konuşmayı sevmem. Ama siz seviyorsunuz, o da size sevginize göre muamele ediyor. Eğer ki, böyle küfürlerinde belirttiği islâm'ın kutsal değerleri olsaydı bu şekilde yazar mıydı? ;
ve şahsiyet bozukluğu olan, düzgün bir aiede yetişmediği için aile edep ve terbiyesini almamış, kendini intihar komandası zannederek herkese küfreden ve kendini öldüttürmeye çalışan beyinsizin biridir. (Siz iyi ve düzgün bir ailede yetiştirildiğinizi mi zannediyorsunuz ? Şahsiyetinizin düzgün olduğunu mu zannediyorsunuz; Hayır, öyle değilsiniz.  Çünkü öyle olsaydınız; ulvi'nin, nurkul, nurer, zalim hesaplarıyla küfürlerine alkış tutmaz. O herkese veled-i zina derken, siz maşâAllah hocam, İnşâAllah hocam, Allah razı olsun hocam demezdiniz. Adam ananıza sövse çıkıp, maşâAllah, İnşâAllah diyorsunuz, ne utanmaz ve arlanmaz insansınız. Hiç edebiniz ve haysiyetiniz yok. Allah'tan korkmaz ve utanmazsınız. İnsan olarak duyduğunu söylemek yalan olarak yeter. Siz hiç merak etmeyin. Edeb ve terbiyesini alan insanlar içerisinde değilsiniz. Bu yüzden siz edeb ve terbiye dersini ilk önce kendiniz alın. Sizde terbiye olmazsa, karşı taraftan size niye terbiyeli davranmasını bekliyorsunuz. )

Çünkü
1- Böyle olmasaydı zamanında ilim yuvasına gidip o kadar yardım istemezdi. Hala İSMİ AZAM denilen mahlukatın teşekkür yazıları ve yardım için yalvarışları vardır ilim yuvasında
(Kendinizi ifşâ etmeniz çok yerinde olmuş, demek sizden o kadar yardım istedi. Bir halt yapamadınız. Demek ki, birşey yapacağınıza dair karşılığında teşekkürler etmesini istediniz ardından bunları delil olarak gösteriyorsunuz. Zaten yeni birşey değil. Sizi terkeden diğer üyeleriniz de aynı şeyi söylemişti. Teşekkür ettiriyor diye..Sonra da bu teşekkürleri iknâ etmek ve beyin yıkamak için kullanıyor. :) )

2- Böyle olmasaydı giderdi ruhsala star 67 nin yanına sen ulvi hocaya meydan okuyormuşsun, beni sıkımtından kurtar derdi. Ama her ne hikmetse yapmıyor.
(Hikmeti şudur. Sizin ulvi hocanızın methini duymuş, yüceliğini duymuş.. Star67'iyi de tanımamış, görmemiş bilmiyor. Star67'inin de öyle bir iddiası olmadığını forum da herkes bilir. Bakıyorum da, bayağı maymuna dönmüşsünüz. Ne oldu ilminize ? :) )

3- Böyle olmasaydı ruhsalda yani Fhrrxx gibilerin sitelerinde medyum burağın reklamı var. 
(Benim gibilerin sitelerinin ne olduğu ortada malüm. O akılınızda ne takozu var, bilmiyorum. Ama dar kafalı olduğunuzdan herhalde birşey anlamıyorsunuz. Benim bir sitem yok. Bunu whois sorgulayarakda anlayabilirsiniz. Madem ki, sitem var. Whois sorgulamasıyla kanıtlayınız. Ama şerefsizlik ve sahtekarlık yaparak değil. www.ruhsalenerji.gen.tr sitesi zaten medyum burak'ın sitesi :) adam kendi reklamını koymuş..ulvi ve nurer hesapları da o sitedeydi demek ki, onlar da bu sözünüzün içinde ve dahilinde...Ben siteyi terkettiğim zaman, bir süre sonra medyum reklamları eklendi. :) Şimdi buraya kadar olan benim kendi savunmamdı. Zaten reklamın olması da umrumda değil. Benimle alakası yok. Sitem de yok. www.hakikatyolcusu.com adlı sitemi de devredip, ayrıldım. Bloglarla takılıyorum. :) 


Şimdi gelelim sizin şarlatanlığınıza, diyelim ki benim olmayan bir sitede medyum burak var. Bu sizin için bir nevi sahtekarlık ve şarlatanlık demekmiş. Peki sizin sitenizde olanlara bakalım ; 
Aşağıda ki Uyarı mesajını okuyalım ve yalancılığa bakalım.

Medyumluk, Cindarlık ve Cincilik yasakmış, yapılmazmış...Ve Sadece Kur'ân okunalarak Allah'a dua edilirmiş...Peki öylemiymiş bakalım..:)
 ;

Medyum İpek'e bakın hele...M.İpek ile saklamaya çalışmışlar. (Güya Mardinli İpekmiş) Zaten bu ulvi,nurer, nurkul vs. ve müridlerini www.gizlivadi.net adresinde aynı kişilerle bir arada görebilirsiniz. 


Şimdi sitenin içerisine girdiğimizde bir sürü şirk ve ehl-i sünnet'e uymayan içeriklerle karşılaşıyoruz. Gösterelim. 
Kur'ân'ı Sallandırma Formülü (Ehl-i Sünnetlermiş....)
Medyum  ve Cincilik Reklâmı
                                                  Hani Cincilik ve Cindarlık yasaktı 




Üstteki resimlere bakın, büyü ve büyücülük kaynıyor. Forumda bunun gibi onlarca uygulamalar var. Celp, Tılsım, Büyü, Davet vs. Ayrıca bu kişi Arapça bilmediğini dile getirmiş. 


Yazık ki, Arapça bilmeyenler cinlere bu formüllerle cinlere taptıklarının farkında bile değiller. Okunulan çoğu şeyin ve tılsımların cinleri harekete geçirmesinin sebebinin ne olduğunu bilmeyen yoktur. :)  Bu tür uygulamaların barındığı siteyi incelemek isterseniz; www.ilimyuvasi.com olsun, çünkü sitede her türlü pislik, şirk, medyumluk, cincilik, küfür, şarlatanlık bulabilirsiniz. Üye olmuş olduğum bir sitedeki bir başka üyenin paylaşmış olduğu Ayetül Kürsi formülünü tutup, kanıt olarak sunan zavallının gözleri bunları göremiyor mu? :) Göremez ancak görse görse, gider şimdi Medyum Burak'ın sitesi olan www.ruhsalenerji.gen.tr sitesine girer oradaki formülleri sanki benim sitemmiş gibi âleme yutturmaya çalışır. Gider Medyum Burak'ın sitesine girer, adamın kendi sitesinde kendi reklâmını güya benim olmayan forumuma reklâm koymuş yalanları atar. :)
Eeee kardeşim en azından adam oraya bir reklam logosu koymuş, siz forum açıp, medyumlara teşekkür yağdırıp, taptırıyorsunuz. :) Birde utanmadan salak salak mesajlar yazıyorsun. :)

Madem onlar sahtekar biz dürüstüz diyorsunuz, onlar bana fayda veremedi siz verin beni sıkıntımdan kurtarın derdi.
Ama ne yazıkki hiçbirini yapmıyor ve daha sayılacak nicelerini yapmıyor ama devamlı küfredip hakaret etmeye ve suçlamaya çalışıyor.
(Vah vah...Acıdım ya size..Tüh tüh..Hocanız ki, yedi düvele ve dünyaya meydan okuyor. Her hastalığa güya meydan okuyup, şifa veriyor. Dünyaya ayaklarınızı denk alın ülen...Yeminimi bozdum ağalar..Ta ça ta ça...diye Dünyayı Kurtaran Adammış gibi foruma başlıklar atarak sloganlar atıyordu..Şimdi bir gençle mi baş edemiyor. :) Sağol kardeşim, çok yardımcı oldun. Zaten bir halttan anlamadığı bizce de malümdü..Ruhsalenerji ve Star67 ekibine güvendiğin için teşekkürler. Kim derdi ki, Ulvinin yalakası, ulviyi değilde...düşmanını tavsiye edecek...Demek ki, oluyormuş :) )

E ne olucak Türkiyede oyuncu çok, yeterki para olsun şerefini satanda çok.
(Haklısın. Türkiye de senin gibi oyuncu çok, şerefini de şerefsizlik karşılığında alanda çok. Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.)

Saygıdeğer İSMİ AZAM sizi ruhsaldaki star 67 den yardım istemeye davet ediyoruz. Hani o kadar ilim sahibi oldukarını iddia ediyorlardı ya. hani cinci arkadaşları cinlerini kendilerine hissettirmişlerdi ya. Bakalım ne yapabilecekler görelim. 
Eğer onlar tarafından satın alınmış bir şerefsiz değilseniz lütfen önden buyrun. Samimiyetinizi görelim ruhsaldan yardım isteyin :)
İstiyemeyeceksiniz ve karı gibi kıvıracaksınız bunuda biliyorum ama içinizde belki az biraz şeref kalmış olma umudunu taşıyor ve kabul edeceğinizi umuyorum :)

(Hehehehe işte buna gülünür. Demek ki, ruhsalenerji sitesine gönderecek kadar çaresiz duruma düştünüz. Hani ulvi hocan oğluna şifa falan filan vermişti. Yalanınız ortaya işte böyle dökülüyor. Korkunuzdan adamı ruhsalenerji sitesine gönderiyorsunuz. Daha önce de demiştim, cindar arkadaşımla irtibatımı kestim diye...Ulan ne kafa var be sende.. ) 




by burak kardeşimiz, bir iki cümlemizi aklınca kanıt niteliğinde göstermiş. Biraz akıl vereyim, sana kardeşim. Ulviler dediğimde sana karşı çıkanlar içerisinde nurer, nurkul, zalim, türk boyu gibi kişiler oldu mu? Tabii ki olmadı. :) Eeee bu neyin kanıtı ? Sende mi şizofrensin..:))))) O yüzden senin bu iddianın hiçbir mânası yok. Ulviler'den kastımı yazımı okuyanlar anlar. O ve onun şakşakçılarını kastettiğimi :) Ve daha önce Ip noları yalanlamaya çalışırken, resimler düzerken...Galiba iknâ oldun. Aynı bilgisayar kullanıldığına ve eklediklerimizin sahte ve yalan olmadığını...:)  Haaa bu arada yönetime girmek isteyişin, içimde bir coşku oluşturdu. Eğer girmene müsade ederlerse, bir ulvi'nin ip nosunuda kontrol et haaa...Haklı olduğumuzu görünce de..Üzülme...İnsanlar bazen aldanır. Sana hiçbir öfkem yok, çünkü aldandın ve aldatıldın. Diğerleri de öyle...Demekki deccal çıkıp, birini öldürüp, diriltse hiç çekinmeden bu tanrı diyeceksiniz...Buna üzülüyordum. Ama artık beni bağlamaz. Herkes kendi ateşini kendi götürür.

İlimyuvasi sitesine gelince; Ehl-i sünnet düşmanları diye yazmanıza çok üzüldük doğrusu...demiyeceğim çünkü sözleriniz doğru olsaydı üzülürdüm. Kendinize ehl-i sünnet adı takıp, size düşman olanları kafir ve ehl-i sünnet düşmanı olarak nitelemez. Ve Ehl-i Sünnet'e dair ve  Peygamberimiz s.a.v'in sünnetini icrâ edenlere karşı düşmanlık güttüğümüzü söylemezdiniz. Çünkü sayfamız da sünnet'e dair, peygamberimize dair küfürler bulunmamaktadır. Ve bu tür ortamlara da müsade vermemekteyiz. Ama size gelince...Yüzünüze tükürsek, ulvi hocanın duası kabul oldu, yağmur yağıyor dersiniz. :) 

Peygamberimize küfür etmek istiyormuşum da, içimden ediyormuşum. :) Evet, sizin peygamber ve ilah diye gördüğünüz ulvi, nurer vs. var ya işte ona etmek isterdim. Ama terbiyem müsade vermiyor. İçimden bile edemiyorum. Allah'ından bulur, elbet diyorum, kaldı ki, kendisine edilen küfürlerin hepsini koyup, peygamber ve Allah'a küfrediyorlar demen hakikaten komik olmuş..Tamam Ulviyi peygamber ve ilah gibi gördüğünüzü biliyordum, ama bu kadar açık açık ifşa edeceğinizi bilmiyordum. Allah ıslah etsin. 


Bikovali'ya cevaptır; Biz Adana'da değiliz. Ben Mersin'de yaşıyorum. Sizin okuduğunuz mesaj bize bir başkası tarafından özel mesaj ile iletildi. Bunu sayfamız da dile getirdik. Kendi kafanızdan uydurup Adana'ymış gibi şeyler yazmışsınız. 


 Bak kardeşim sen kendin demişsin ki, fal bakanların hepsi beni iyi tanır diye...Demek ki, yukarıdaki 1+1= 2 nasıl 2 ise sizde onlar gibisiniz öyle mi? Herkesi kendin gibi sanma sevgili kardeşim. Eğer öyle sanıyorsan...Sana diyeceğim biz senin gibi değiliz.Bizim dinle alakâmız vardır. Eğer sizin de varsa, siz  dininizin islâm olduğunu ortaya koyunda Peygamberimiz (s.a.v) yasakladığı şeylerle meşgul olanları ve sizi şirke sokan o kişinin sitesinden ayrılın.  Bu size sadece bir din kardeşi nasihatidir. Hakkımda attığınız her yalanlarınızın ve iftiralarınızın bedeli muhakkak görülecektir.  Hiçbirşey bedelsiz kalmaz. Her günahın bir ateşi var.  
Sayfamı bilinçle ve samimice okuyup, bana hak veren müslüman din kardeşlerime selâm eder. Allah'ın bizi hidâyetinden ayırmamasını dilerim.


2 Ekim 2012 Salı

Üfürükçü Şarlatanlara Dikkat!

ÜFÜRÜKÇÜ ŞARLATANLARA DİKKAT!
 109. Sayı
 Ocak 2010
Cahil cinci, sahte hocalar


Psikiyatri hekimine muayene için getirilen hastaların çoğunun, önce büyücü, medyum veya hocalara götürüldüğü dikkatimi hep çekmiştir. Yapılan araştırmalara göre; insanların bir psikiyatri uzmanına gitmek yerine, önce medyum ve hoca diye bilinen kimselere gitmelerinin oranı %50-70 arasında oranları arasında değişmektedir. Ancak bunun daha yüksek olduğu düşünülebilir, çünkü birçok hasta yakını bunu gizlemektedir.

Sadece psikiyatri hekimine gelenler değil, tedaviden sonra umulan düzelmeyi sağlayamayan hastalar da yine çare olarak tıp dışı yerlere götürülmektedir. Tabii ki bunda biz doktorların da hata payı büyüktür.

Belki bir ölçü değil ama geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkarılan A. K. olayı, birçok gerçeği gözler önüne serdi. Bu kişi, ilmi olmayan cahil ve sahtekâr bir tipti. Fatih gibi hakiki âlim ve şeyhlerin olduğu bir semtte, kendini şeyh olarak ilân etti ve hastalara tedavi amacıyla bakmaya başladı. Maalesef toplumda cahilliğin ne boyutta olduğunu gördük. Her tahsil seviyesindeki pek çok şahıs, bu sahte kişinin dergâhının (!) kapısını aşındırıyordu. Bunlardan biri, oğlunun rahatsızlığı için kendisiyle bir kilo altın için pazarlık ettiklerini bile açıklamıştı.

İşte; nesilleri, inançlarından habersiz ve dinen cahil bırakmanın sonucu bu maalesef! Önüne gelen, doktor olmadığı halde, hasta bakıyor. İnsanlar da akın akın bu şarlatanlardan medet umuyor; “Denize düşen, yılana sarılır” diyerek.

Gelen hastalarıma, daha önce hangi hocalara gittiklerini sorarım. Gidenlerin hepsine bu hocalar iki teşhiste bulunmuşlardır: “Ya büyü yapıldığını” yâda “cinlerin tuvalet ihtiyacını giderirken çarptıklarını” söylemişlerdir. Tabiî, bunu bozmak için uzun seanslar ve hatırı sayılır miktarda para gerektiğini de eklemişlerdir.

Bazı hastalarım, bu yolla bir servet kaybettiklerini itiraf etmiştirler. Bunlardan biri, “Evimi sattım, cincilere yedirdim. Yine bir sonu yok!” diye hastasını getirmişti.
Bir başkası ise; “Nerede hoca var dediler, oraya gittik. En son Elbistan’da nefesi kuvvetli birinin olduğunu söylediler, hastamı oraya da götürdüm!” demişti.

Hastanın hekimden önce, böyle dolaştırılması tedavinin gecikmesine, şifa için çok değerli olan zamanın kaybedilmesine, belki de tedavinin zorlaşmasına, hatta imkânsız hale gelmesine yol açabilmektedir.

Aslında bu kişilere hoca demek de doğru değildir. Çünkü hoca, öğrenen ve öğreten kişidir. Dinin hudutlarından dışarı çıkmaz, çıkamaz.

Ama bu hastaların götürüldüğü kişilerin çoğu her türlü aldatmaya, yalana açık kişilerdir. Tabiî, Allah’ın ayetlerini okuyarak şifa için dua eden zatları, bu şarlatanlardan ayırmak gerekir. Zaten bu kişiler para talep etmez, Allah rızası için duada bulunurlar. Ayrıca doktor tedavisini de fiilî bir dua sayarak, hastaya tavsiye ederler.

‘Sana büyü yapılmış!’

Altındaki lüks arabası ile havalı havalı dolaşan “medyum lâkaplı” birine gidip de talep edilen yüksek ücret karşısında muayene için bana getirilen bir hastamın yakını olayı şöyle anlatmıştı: “Hastamıza büyü yapıldığını iddia etti. Bu büyüyü çözebilmek için külliyetli para istedi. Kendisinden iyileşmesi yönünde garanti istediğimde veremeyeceğini söyledi.”

Hastayı muayene ettiğimde sıkıntılı, yemeyen, uyumayan, kendini hakir ve aciz gören, iyileşmeyeceğini düşünen, karamsar, istikbale korku ve endişe ile bakan depresyonlu bir hasta olduğunu gördüm. İlaç ve elektroşok tedavisi ile kısa sürede düzeldi. Üstelik medyumun talep ettiği paranın çok az bir kısmı ile...



Büyü yaptığını veya bozduğunu iddia eden, hastaları tedavi ettiğini söyleyen, (hâşâ) geleceği bildiğini ileri süren bu kişiler, yalancı ve sahtekârdırlar. Bazılarının kendileri, ruh hastasıdır. Hepsi de hastalardan aldıkları paraya muhtaç olan aciz kişilerdir. Bu paralar olmazsa geçimlerini başka bir yolla da temin edemezler.

Bu kişilerden piyasada tanınanlarının yerlerine, geçenlerde polis, kıyafet değiştirerek baskınlar yaptı. Televizyonlarda gizli çekimleri gösterilen bu baskınlarda, hasta numarası yapan polise, medyum şunları söylüyordu: “Sana büyü yapılmış. Bol sıfırlı para verirsen çözerim!”

Polis, bu kişileri gözaltına almıştı. Yani geleceği bildiklerini, pek çok cinin emirleri altında olduğunu iddia eden bu yalancılar, gelen polisleri “tezgâha düşen kurbanlar" zannetmişlerdi.

Öğretim üyesi olan bir arkadaşım, hasta okuyan kişileri araştırmak için dolaşırdı. Kafadan attığı bir takım sıkıntılarının olduğunu söylemesi üzerine kimisi; “Sana büyü yapmışlar!”, kimisi de “Cinlerin üzerine işemişsin!” demişlerdi. Olmayan sıkıntılardan kurtulması için çeşitli miktarlarda paralar istemişlerdi.





Cin ve büyünün hakikati

Cin ve büyü ile ilgili pek çok kaynağı inceledim. Bu bilgilere tecrübelerimi de katarak özetle şunları söyleyebilirim:

● Cinler, aynen insanlar gibi Müslüman veya kâfir olabilirler. İyi huylu Müslüman cinler, daha çok büyücülükle uğraşanların ilgisini çekmektedir. Medyumlar, “Hüddam, hadim” (hizmetçiler) adı altında, Cinci Hoca’ya bağlanan bu cinler sayesinde hastalıkları iyileştirdiklerini, kötülükleri defettiklerini ve birtakım tabiatüstü olaylar meydana getirdiklerini iddia etmektedirler.

Bu gibi insanlar, halk arasında o kadar yerleşik ve köklüdür ki günümüzde bazı “cin fikirli şaklabanlar; emrim altında veya nikâhlı olduğum cinlerim var!” diye ortaya bir yem atmakta, ardından binlerce insanı dolandırarak kısa yoldan zengin olmaktadırlar.

● Cinler, yalana çok başvuran yaratıklardır. Ancak gaybı ve istikbali bilmeleri mümkün değildir. Çalınan bir şeyin yerlerini söylemeleri, hırsızlığın failini haber vermeleri, kimin kime düşmanlık beslediğini doğru olarak bildirmeleri mümkün değildir, verdikleri bilgiler de (çoğu defa) doğru olmayan, asılsız çıkan haberlerdir. İnsan bunlara inanarak, suçsuz birtakım kişileri suçlu zannedebilir. Dostu olan kimseyi düşman belleyebilir. Dostluklar, arkadaşlıklar sona erebilir, masum kişiler zarar görebilir. Kavga, cinayet vs. kötü olaylar meydana gelebilir. (1)

Gerçek hikâyeler

30–35 yaşlarındaki bir hanım hastam sıkıntı, gerginlik, baş ağrısı gibi şikâyetlerle gittiği büyücünün; “sana büyü yapılmış, rahatsızlığın bu yüzden!” demesi üzerine büyüyü kimin yaptırdığını sormuştu. Büyücünün hastaya tarif ettiği kişi, eltisine uymaktaydı. Hâlbuki eltisi ile kardeşten ileri görüşen, birbirlerini seven kişilerdi. Üstelik kocaları (yani iki kardeş) işte ortaktı ve altlı üstlü oturuyorlardı. Hastam, bunun üzerine eltisine düşman olmuş, bu da giderek iki kardeşin arasının açılmasına ve iyi işleyen ortak işyerlerinin sarsıntıya uğramasına yol açmıştı.

30 yaşlarındaki Ali, 25 yaşlarında bir hanımla, 5 yıl önce evlenmişti. Evlendiklerinden beri düzenli ve sürekli çalışmıyor, kazandığı parayı da kumara kaptırıyordu. Eve sık sık içkili gelmesi, eşini dövmesi işin cabasıydı. Doktora gelmek için zar zor ikna olabilmişti. Karı, kocayı epey dinledim. Tavsiyelerde bulundum. Tam kalkarlarken Ali, son bir şey ekleyeceğini söyleyerek; “Acaba, bana büyü yapılmış olabilir mi?” diye sordu. Tabii, kabahati kendisinde aramak yerine büyüye havale etmek, kolayına geliyor olmalıydı. Böylelikle anormal davranışlarına bir şey denmeyecek, üstelik aksine “elinde değil, kötü insanların yaptığı büyüden böyle oluyor” denilerek korunacaktı.

Bir başkası, kulağında uğultu ve başında gerginlik hissi olan 50 yaşlarındaki erkek hastama; “senin cinlerden karın var!” demiş. Neticede, olan sıkıntılarına yenileri eklenmişti. Artık etrafa şüpheli gözlerle bakıyor, kafasının içinde cinlerin dolaştığını düşünüyordu. Hatta geceleri yalnız kalamaz olmuştu. Aklıselim bir kimse olanı eşi, bir başka gidişlerinde “Bir de benim için bakar mısın?” dediğinde cinci hoca, “Senin de cinlerden bir kocan var!” demişti. Neyse ki hanımı bu üfürükçünün dediğine gülüp geçmişti.

Hurafe dolu kitaplar

Ülkemizde, okuyucuların bilgilenmek için başvurduğu cinlerle ilgili İmam-ı Şiblî hazretlerine atfedilen “Cinlerin Esrarı” adlı bir kitap vardır. Maalesef bu kitap hem sistematik değildir hem de içinde sonradan eklendiğini düşündüğümüz bir yığın uydurma nakil mevcuttur.

Yine piyasada büyü ile ilgili olarak, bilgisiz kişilerce fayda-zarar gözetilmeden, para hırsı ile yazılmış birçok kitap vardır. Mesela bunlardan birisi 7 ciltlik “Gizli İlimler Hazinesi”dir. Baştan sona saçma sapan hurafelerle doldurulmuş olup aralara Kur’ân’dan ayetler serpiştirilerek, İslam’a uygunmuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır.
Şimdi ölmüş olan müellifi ile görüşenler, Arapçasının yeterli olmadığını, bu konudaki bilgisinin yarım yamalak sayılacağını belirtmişler ve eserine ancak “zavallılıklar hazinesi” denilebileceğini açıklamışlardır”. (2)

● İslam sihirle uğraşmayı, büyü yapmayı şirk ve küfür derecesinde bir fiil saymış, bu konuda çok net bir tutum sergilemiştir. Bu açıdan, sihir ve büyü kitaplarında yer alan ve az çok ilmî bir kaynağı olduğu ileri sürülen, insanlara ve eşyaya tesir ettiği iddia olunan bu sihirlerin; hurafe mi yoksa gerçek mi olduğunu deneyerek, tecrübe ederek ortaya koymaya da cesaret edilememiş, günümüze kadar bu konuda kesin ilmî sonuçlara varılamamıştır.

● Cinlerin bir kimseyi istila etmesi, onun irade ve davranışlarını o kişinin yerine düzenlemesi, beraber yiyip içmesi, hanımıyla onunla beraber cinsel ilişkide bulunması, ulema arasında tartışmalı konulardandır. Bu hususta geniş incelemesi olan Doç. Dr. Ali Osman Ateş’e göre bu durum mümkün değildir.


Medyum kim ki!

Medyumluk; bir çeşit falcılık, cincilik ve ruhçuluktur. (3) Şeytanî cinlerin sözcülüğünü üstlenen bu kişiler, ruh çağırma seanslarında, gelecek hakkında ahkâm kesmeye varıncaya kadar, her türlü işe başvururlar. Oysa “Gayb’ın anahtarı Allah’ın yanındadır, onları ancak O bilir”, “De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez!” mealindeki Kur’an ayetleri bize birer ölçüdür.

Hadislerde de bu konuda bize ikazlar vardır. Hz. Âişe radıyallahu anha validemizin rivayetine göre, bazı sahabeler, Resulullah sallallahu aleyhi veselleme gelerek, kahinler hakkında fikrini sorarlar. Resulullah da;

— Kâhinler bir şey değildir! Buyururlar. İçlerinden bir kısmının tekrar;
— Yâ Resulellah! Onlar bazen bir şey söylüyorlar da doğru çıkıyor!” demeleri üzerine, Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:
— Bu söz cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. Bu şekilde ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırır. (Müslim, Selam 123)

Günümüzde “medyum” diye vasıflandırılan insanlar ile cahiliye dönemindeki “kâhin” ve “arraflar” arasında hiçbir fark yoktur. (4)

Resuli Ekrem sallallahu aleyhi vesellem; “Her kim arrafa veya bir kâhine gider de onun söylediklerini tasdik ederse bana indirilene küfretmiş (inanmamış) olur!” diye buyurmaktadır. Kâhin ve arraf “Kendisinin cinlerden bir dostu olduğunu ve ileride olacak hadiseleri onun vasıtasıyla bildiğini” iddia eden kimsedir. Onlara müracaat etmek caiz değildir.

Dipnotlar 1-“Cinler-Büyü”, Doç. Dr. Ali Osman Ateş, Beyan Yayınları. 2-“Cinler ve Cincilik”, Halûk Akçam, Fenamen eki. 3-“Gaybı Kimse Bilemez”, Mehmed Paksu ile röportaj, Akit Gazetesi 4-“Medyumların ve Cinlerin Macerası”, Hüsnü Aktaş, Akit Gazetesi.
PROF. DR. SEFA SAYGILI

 Geri Dön

1 Ekim 2012 Pazartesi

İskender Evrenosoğlu, Adnan Oktar, Ulvi Şarlatanı vb. Kişilerin Yöntemleri

Sevgili Ziyaretçilerim. Bu videolar hazır alınmıştır. Yanlış hatırlamıyorsam bu İskender Evrenosoğlu'nun bir müridi 20 yılını onun yolu için harcadıktan sonra bu konuda gözlerinin açılmasıyla sahtekar ve şarlatanlığını farketmiştir. Bu videonun orjinalinde ek olarak bazı bilgiler daha var. Onun üzerinde çalışmam bittiğinde sizlere sunacağım.



BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM



Deccâl'ın Fitnesinden Korunmak İçin

Bismillahirrahmanirrahiym. 
Allahümme inniy eûzü bike min azabi cehenneme 
ve min azabi'l-kabri
ve eûzü bike min fitneti'l-mesihi'd-deccâli 
ve eûzü bike fitneti'l-mahya ve'l-memat. 

Manâsı :

Allah'ım! Ben cehennem azabından sana sığınırım. 
Kabir azabından da sana sığınırım. 
Deccal fitnesinden de sana sığınırım. 
Hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım.

Dervişlik Dedikleri


Dervişlik dedikleri hırka ile tac degil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil
 Durmuş marifet söyler, erene Yunus Emrem
 Yol eriyle yoldadır, yolsuza yoldaş değil
Yûnus Emre

Sufiyim Halk İçinde


SUFİYİM HALK iÇiNDE
Sufiyim halk içinde, tesbih elimden gitmez
Dilim marifet söyler gönlüm hiç kabul etmez
Söylerim marifeti, saluslanırım katı
Miskinliğe dönmeye gönlümden kibir gitmez
Görenler elim öper, tac u hırkaya bakar
Söyle sanırlar beni, zerrece günah etmez
Dışımda ibadetim sohbetim hoş taatım
İç pazara gelince bin yıllık ayyar etmez
Dışım derviş içim boş, dilim tatlı sözüm hoş
Amma ettiğim işi dinin değişen etmez
Yunus eksikliğini Allah'ına arz eyle
Onun keremi çoktur sen ettiğin o etmez
Yûnus Emre

Saluslanmak : Hilekarlık, düzenbazlık.

Gönül Calabın Tahtı


GÖNÜL CALABIN TAHTI

Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise
Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise
Gönül Calabın tahtı, CALAP gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayrugada onu san
Dört kitabın manası budur eğer var ise
Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise
Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise
Yûnus Emre


Dem-be-dem : Zaman zaman
Münevver : Bilgili, aydın
Calap : ALLAH
Pir koca : İhtiyar
Bedbaht : Talihsiz
Sin : Mezar
Sırat : Cennet yolu
Didar : Allaha kavusma, hakkın yüzü


Bu Zamanda Müslümanlar

BU ZAMANDA MÜSLÜMANLAR 
Müslümanlar zamane yatlı oldu
 Helal yenmez, haram kıymetli oldu
Fakirler miskinlikten çekti elin
 Gönüller yıkıben heybetli oldu

Peygamber yerine geçen hocalar 
Bu halkın başına zahmetli oldu 
Yunus gel aşık isen tevbe eyle 
Nasuh'a tevbe ucu kutlu oldu
Yûnus Emre

29 Eylül 2012 Cumartesi

Dünyada şu an tarikatlar savaşı yapılıyor.



Tarih : 25 Eylül 2006 

İsmailağa'da işlenen cinayet Türkiye'de tarikatları yeniden gündeme taşıdı. Varlığını bir şekilde sürdürmeye çalışan cemaatler hedef tahtasındayken, dünyanın genelinde durum nasıl? İllimunatiden localara işte devletler arası tarikat savaşları...


  Nuriye Akman, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç ile tarikat tartışmalarını konuştu. Konuşmanın detaylarında ilginç bilgiler mevcut. İşte o röportaj!



Dün kaldığımız yerden tekrar sormak istiyorum. Tarikat mensubiyeti bireyselliği öldürmez mi yani?

Siz nesiniz, siz kimsiniz? Zaten kişi kim olduğunu anlamak için giriyor oraya. Kim olduğunu anlamanın birinci yolu benlikten geçmektir. Siz o meydana benlikle beraber giriyorsanız size bir şey öğretilmez. Taptuk Emre'nin kapısını çaldığı zaman Yunus Emre'ye önce odun taşıttılar. Ne demektir o? Dışarıda bırak benliği, öyle içeri gir demektir. Odun taşımak, ona hakaret etmek, küçümsemek veya ekonomik anlamda burada bir ameleye ihtiyacımız var anlamına gelmez. Burada bir kişisel gelişim eğitimi vardır. Mesela biz erkekler tıraş oluruz. Tıraş aslında çok tehlikeli bir eylemdir. Bir berbere gideriz, berber koltuğuna otururuz. Hiç gık çıkarmadan berber eline jilet denen çok kesici bir aleti alır ve gırtlağımızın üzerinde dolanır. En ufak bir hareketi ile bizim hayatımız gider. Hiçbirimiz bir laf söylemeden, ölünün ölü yıkayıcıya teslim olduğu gibi berberin sahasındaki otoritesine teslim oluruz. O da sanatını üzerimizde icra eder. Fakat biz dersek ki, hey berber ne yapıyorsun, öyle yapma, böyle yapma. Berber kulağımızdan tuttuğu gibi git defol, başka bir yer bul der. Yalnız burada bir problem vardır. O da şudur, tıraş olmak istiyorsanız, berberin önüne oturmak zorundasınız. Eğer hakiki bir berberin önüne oturmazsanız orada problem olur. Kasapta tıraş olunmaz. İşte ölünün ölü yıkayıcısına teslim olması hadisesi herkese göre değildir. Herkese teslim olunmaz. Onun için tasavvufta Gazali der ki: 'Gerçek kamili buluncaya kadar şüphe esastır.' Şüphe edeceksiniz, neden, niçin. Ama kamili bulduktan sonraki şüphe kemale manidir. Perdeli kalmaya mahkumiyettir.


İşin hakikatini bilenler ortadan kalktığı için mi hikmet arayanlar tüccarların eline düşüyor?

Doğrudur. Ehil olmayanların eline düştüğü için. Oysa bunlar Antik Yunan'ın felsefe okulları gibi veyahut Hindistan'ın bilgelik okulları gibi çalışabiliyorlardı eskiden. Buralardan yüksek kültür ve sanat erbabı yetişebiliyordu. Yüksek ahlak, irfan ve terbiye bir medeniyetin en önemli yapı taşlarıdır. Şimdiki halimizi görüyorsunuz. Alternatif olarak bu değerlere muadil değerler üretebildik mi? Bunun sonucunda da insan kalitemiz çok bozuldu. Bu insan kalitemizin bozulmasını maalesef sorumlularımız göremiyorlar. Bunun turizmde, ekonomide, ihracatta ne gibi negatif tesirleri olduğunu, bizlere neler kaybettirmeye başladığını rakamlar vermeye başlayınca belki anlayacaklar…


Bir tarikatın iyi ya da kötü olduğunun ölçüsü nedir?

Böyle bir eğitim anlayışını kendi iç felsefesine göre tanımlarsanız, yani nefs basamaklarında ilerlemek suretiyle ortaya iyi bir insan, kamil bir insan çıkarmak düşüncesi var ise buna kim kötüdür diyebilir? Ayrıca bunun pratik olarak incelenmesi de mümkündür. Mesela mahkeme kayıtlarına bakılır ve kaç tarikat mensubu cinayet, hırsızlık, uyuşturucu ticareti, hakka tecavüz vb. gibi suçlardan ispatlanmış cezalar almış ise ortaya bir istatistik konabilir. Ancak o zaman bilimsel olarak ortada "kötü vatandaş" üreten bir yapı var, hükmüne varabiliriz.


Ya şirketleşmek, ticarete el atmak, bankası olmak, tencere tava satmak. Bunlar da tarikatın saflığı ile ilgili bir gösterge değil midir?

Bu saydığınız faaliyetler tasavvufi düşünce içerisinde de bir tür bid'attir. Ben size şablonu koyayım, siz istediğiniz yapıya tatbik edin. Mesela bir şeyh efendi etrafındaki insanlara, "Bizim gayemiz kendimizi tanımaktır, dünyanın süsleri geçicidir, aslolan O'nun rızasını kazanmaktır. O'nun cemalini gördüğünüz zaman bütün diğer güzellikler gözünüzün önünde silinir" kabilinden sohbetler yaparak insanları manevi bir eğitime teşvik ediyor ve kendisi de böyle yaşıyorsa, bunun yanında siyaset ve ticaret gibi faaliyetlerle doğrudan ilgilenmiyorsa biz o yapıya "tarikat" diyebiliriz. Çünkü o yapıda birincil gaye inisiyasyondur yani seyr-i sülûktur. Seyr-i sülûk yaptırılan yere tarikat denir. Ben şeyhim diyen kişinin de kendine müracaat edenlerin ayaklarını yerden kesip yedi kat semaya çıkıp gezdirecek güce sahip olması gerekir. Bu da öyle kolay elde edilecekbir derece değildir. Yani bu işler öyle herkesin harcı değildir.


Bazen şeyh efendinin vefatından sonra, yerine aynı maneviyat derecesine sahip olmayan birinin görevi devraldığı görülüyor.

Bazen şeyh efendi sağlığında aleni olarak "Benden sonra bu kişi sizlerin velisidir" demek suretiyle bir şahsı işaret edebilir. Bu durumda ihtilaf olmaz. Fakat tıpkı genetik bilimde olduğu gibi nasıl bazı soylar kesiliyorsa, maneviyat ocakları da yükseldiği gibi kesilebilir de. Literatürde bazı şeyhlerin yüzlerce, binlerce müridi olsa da geriye maneviyatına vâris olacak bir vekil bırakamadığı çok örnek olay vardır. Bu durumda geride kalanların kimisi diyor ki, tarikatının ne olduğu fark etmez, biz başka bir kamile intisap edelim. Ve ediyorlar, sonuç olarak o yapı dağılıyor. Muhiddin İbni Arabi gibi büyük bir düşünür, üç yüz altmış tane şeyhe hizmet ettiğini söyler. Ama hiçbirisinin tarikatının adını bile söylemez. Çünkü tarikat adı önemli değildir. Önemli olan bir kamile hizmet etmektir. Modernlerde ise isimler, markalar öne çıkmıştır. Nakşibendi, Kadiri, Bektaşi, Mevlevi, Alevi vs. Bunların hepsi adeta futbol takımı tutmak gibi bir hale gelmiştir. O şeyhin yerine kimseyi bırakmaması durumunda şöyle bir şey de oluşabiliyor. Tamam, şeyhimiz birisini bırakmadı. Ama içimizde birisi var. Bu alim bir insan. Dini biraz biliyor. Biz de şu kadar adamız. Bunlara yazık günah değil mi... İçimizde şu kişi, Allah kelamını iyi bilir. Hocaefendi konumundadır diyerek o kişinin etrafında toplanmaya başlıyorlar.


Peki ya benliği yok edelim diye yola çıkıp da benliğin bu kadar parlaması, bizim şu kadar müridimiz var, herkes bize gelir demeler, gel bize katıl diye davet etmeler…

Bunlar bizzat tasavvufun kendi felsefesine tezattır. Benlik göstergesidir. 'Ene'den geçmeden kimse şeyh olamazdı eskiden. Davet etme yoktur işin aslında.


O kişi alim olabilir; ama alim olmak ile şeyh olmak farklı kategoriler değil midir?

Tamamen farklıdır. Alim olmak dinin zahirini bilmek veya dinle ilgili bazı bilgilere sahip olmak demektir. Ama şeyh olmak, bir manevi ilhama sahip olmak, bir manevi silsilenin içerisinden geliyor olmaktır. Peygamber'in zahiri ilminin vârisleri fakihlerdir, İslam hukukçularıdır, alimlerdir. Ama Peygamber'in bir de manevi ilmi vardır. İşte tasavvuf mektepleri içinden kamiller, Peygamber'in manevi vârisleri olarak ortaya çıkar. Şimdi bu alim kişi o tarikatın mensupları ile ilgilenmeye başlıyor. Ve ortaya bir cemaat çıkıyor. Şimdi bu yapı artık tarikat değildir. Çünkü artık ortada seyr-i sülûk yoktur.


Bugün tarikat denilen yapıların birçoğu tarikat değil, cemaat o zaman.

Aynen. Üçüncü merhalede diyelim ki o alim kişi vaazlar eder. Yani dinin şeriatıyla ilgili konuşur, din sohbetleri yapar. Bir siyasi parti kuralım, bir fabrika kuralım, bir kooperatif kuralım, bir televizyon kanalı kuralım diyebilirler. Yani birinci gayenin dışındaki gayelere rağbet etmeye başlarlar.


Peki alim kişi kendinin şeyh olmadığını bilmekte midir?

İşte problem buradadır. Aslında o kişi ben şeyh değilim, böyle tayin edilmedim ama ben de bir alimim, gördüğünüz gibi acizane birtakım hizmetler içerisindeyim dese hiç problem olmayacak. İslam dünyasındaki birçok cemaat, bu şekilde tarikatların transformasyonu ile ortaya çıkmıştır. Şimdi o alim kişi de vefat ettiğinde yerine akrabası, oğlu veya herhangi birini, -bir tasavvufi eğitimi ve hatta dinî eğitimi yokken- sırf bu cemaatin ticari faaliyetleri dağılmasın diye bir kişiyi oraya oturtmaya çalıştığımız zaman üçüncül bir grup çıkıyor ortaya.
Bu dönüşüme güzel uyan örnekler var yakın geçmişimizde. Mesela Şeyh Abdülhakim Arvasi zamanında birinci gaye seyr-i sülûktür. Sonra cemaatleşme süreci başlamıştır. Bir sonraki merhalede ise ticaret öne çıkar. Max Weber'in kulakları çınlasın. Şimdi ilk dönem, yani Abdülhakim Arvasi zamanı tasavvuf tarihi ilminin inceleyeceği bir dönemdir. Fakat ikinci dönem sosyolojinin alanına girer. Üçüncü dönem de ekonomistlerin inceleme alanına girer. Dönüşümü takip edebiliyor musunuz? Şimdi böylesi ekonomik faaliyetleri veyahut cemaat yapılarını kötülemek istemiyorum. Fakat benim alanım değiller. İyi mal üretirler üretmezler, bunlar iktisatçıların bileceği şeyler. Ha şunu da söyleyeyim, tarikattan cemaate, oradan ekonomik bir yapıya geçme sürecinin örnekleri bütün dünyada vardır. Bugün birçok Japon firmasının kökenleri bir tarikatın dönüşümüne dayanmaktadır. Bazı uluslararası şirketlerin örgütlenmesi tarikatvaridir. Çok da güzel üretimler yapabilirler…


Peki İlluminati vesaire gibi karanlık bazı örgütler hatta terör örgütlerini nereye sokuyorsunuz? Bu dönüşüm şemasında onlara da bir yer var mı?

Şu anki dış dünyada politika başta olmak üzere tarikat bağlantısı olmayan bir devlet yok gibidir. Adeta dünyada şu an tarikatlar savaşı yapılmaktadır. Bazı ülkeler bundan mahrum kalarak dış güçlerin tarikatlarının arenası haline gelmektedirler. Bugün Fransa'da belirli localar, tarikatlar hakimdir dış siyasete. İtalyan dış politikasının Vatikan'a bağlı tarikatlarla beraber faaliyette bulunduğunu görmekteyiz. Bunların İlluminati vs. gibi detaylandırılması ayrı bir olaydır. Bugün İsrail, Yunanistan ve birçok ülke politikacıları belirli localara mensupturlar. İngiltere bizden bile bazı sanatçılara üstün liyakat nişanı verir. Adı, "Büyük Britanya İmparatorluğu Yüce Tarikatı" (Supreme Order of British Empire) nişanıdır. Birçok İspanyol ve Fransız nişanları Rodos ve Malta şövalyelerinin nişanlarıdır. Alan kişi bunun manasını biliyor veya bilmiyor bu bir tarikat nişanıdır. Dünyanın büyük devletleri, imparatorluk vizyonu olanları, milli kimliklerini manevi ocaklarıyla harmanlamak suretiyle oluşturulmuşlardır. Bu kimliklerden maneviyat ocaklarını çektiğinizde ortaya çok korumasız, zayıf, adeta hastalıklı bir mahluk ortaya çıkmaktadır ki, bu birey ve toplum her türlü saldırıya açık bir hale gelmektedir. Militan sekülarizm kişiye duygusal bir bağlantı kurma hissi vermez. Katıdır ve soğuktur. Sekülarizmin biraz kendini yumuşattığı toplumlarda manevi ocakların da bu topluma pozitif anlamda katkı yapabildikleri görülmüştür. Birçok ileri Batı toplumu bu sinerjiden istifade etmektedir. En uç örnekler vereyim size. ABD'de, Yunanistan'da, İsrail'de en fanatik dinci gruplar bile kanunlara uydukları sürece bazı bölgelerde kendi komünal yaşamalarını sürdürmektedirler. 'Radikalse de bizim radikalimiz' anlayışı var bunlarda. Sahip çıkıyor kendi insanına. Falanca ülkeye gitsinler demiyor. Hatta bunların yaşadığı bölgeleri turizme açmak suretiyle buradan para bile kazanmaktadırlar. Elektriğe, televizyona karşı olan Amişler'in yetiştirdiği tarım ürünleri Amerika'da en iyi ekolojik ürün sayılmaktadır. Yunanistan'da keşişlerinin yaşadığı Aynaroz yarımadası her yıl binlerce turisti bölgeye çekmektedir.


Bildiğim kadarıyla geleneksel tarikat yapısında mürit ile şeyh sık sık yüz yüze gelir. Şeyh müridi nakış gibi işler. Binlerce müridi olan şeyhler var. Şeyh efendilerinin yüzünü bir kez bile görmüyorlar. Bu da çok sakat bir durum değil mi?

Bu benim için, böyle bir faaliyeti tenkit etmek için yeterli sebep değil. Yani sayısal rakamın on bin olması, yirmi bin olması hiç önemli değil. Bugün Michael Jackson'ı görmeyen binlerce hayranı vardır. Onun gibi giyinir, onun gibi hareketler yaparlar. Yani "fena fi'l-Jackson" olmuşlardır, onun halini giymişlerdir. Siz kamil insanları model olmaktan dışlarsanız oraya başkaları girer ve iş yine devam eder. Zira âlem boşluk kaldırmaz. Doğrunun olmadığı yeri kötü doldurur.


Bir dakika. Michael Jackson seyr-i sülûk mu yaptırıyor?

Geunoniyen tarzda sahte-inisiyasyon diyebiliriz buna. Duygusal kurulan bağ, fizikî bağdan çok daha güçlüdür. Dolayısıyla benim kendi tenkit mekanizmam içerisinde bu çok önem arz etmiyor. Ama kadim metinler ideal olanın bir müridin mürşidinin yanında, feyzini tam alabilmesi için onun hizmetinde bulunması, onunla sohbet etmesi, onunla günün 24 saati olmasa bile 20 saatini geçiriyor olmasının gerektiğini söylerler. Öte yandan manevi kanal açmak suretiyle -ki rabıta denir buna- dünyanın öbür ucunda olan bir insanla kalbi bir bağlantı hattı kurmanız mümkündür. "Gönül Dağı" türkümüzün sözlerini hatırlayın. Hepsi orada anlatılıyor. Gönülden gönüle gizli bir yol vardır. Veysel Karani isimli Yemenli bir zat Peygamber'i hiç görmemiştir. Görmeden açtığı bir kanal ile Hazreti Peygamber'den feyiz almıştır.
Şimdi üveysi meşrep insanlar istisnadır. Bana Veysel Karani örneği vermeyin hocam.
Tekrar söylüyorum. İdeal olanı, surette de beraber olmaktır. Çünkü siretten surete geçiş vardır. Bir kamil insanın yanında bulunmanın şüphesiz çok önemli katkıları vardır. Ama bu herkes için birincil derecede lazım şart değildir. Özellikle modern hayatta iletişimin ve ulaşımın zorluğu açısından bakıldığında bu daha da önem kazanır. Burada esas prensip "bağlanma" duygusudur.



Nuriye Akman - Zaman

Yeni Çalışmalarımız

Biliyorsunuz ki, lüzumsuz ve gereksiz bir konuyla zamanımızı yeterince kaybettik...
Kanıt olarak sunduklarımızın hiçbir şekilde aksi ispat edilememiş hatta tam aksi savunmaya çalışırken, kanıtlarımızı tasdiklemişlerdir. Sağolsunlar. Eğer takip ediyorlarsa teşekkürlerimi buradan iletiyorum. :)
Eklemeliyim ki, bizim eklediklerimiz gerçek resimlerin sahtesini yapmakla o kadar uğraşmasına rağmen hâlâ bir sürü eksiğini görememiştir. Biraz daha sahtekârlık üzerine savunduğu kişilerden ders alırsa, uzman olacağına inanıyorum. Aklınca savunma sayfalarıyla bize destek verdiği için sevgilerimi sunuyorum.  :-)

* * *

Gelecek konumuzda İskender Ali Evrenosoğlu, Adnan Oktar, Hasan Mezarcı (Mesih ) vb. gibi  kült, tarikat, grup, order, mezhep, din gibi yapımların işleyiş mekanizmasına değineceğiz.  Aslında bu tür uygulamalarla uğraşmamak bizim açımızdan daha hayrlı olsa da, bu tür konuları incelemek ve düşünceleri harekete geçirmek açısından faydalı olacağına inanıyorum.

Saygılarımla.

27 Eylül 2012 Perşembe

Ulvi, Nurer, Nurkul vs. kişi ve Müridlerine Son Yazı

Allah'ın rahmeti ve bereketi doğru yol üzerinde olanlara olsun.

Bu konularda elimde daha birçok belge ve kanıt olmasına rağmen, daha fazla üzerinde durmak istemiyorum. Siz Ulvi denilen kişiye ne kadar taparsanız tapın, artık umrumda değil. Ben müslümanlık görevimi bu konuda fazlasıyla dile getirdim. Forumuna girdim, uyardım ve ikâz ettim. RuhsalEnerji.Org'a ve RuhsalEnerji.Gen.tr sitesine girdim. Star67'yi de uyardım, ikâz ettim. Hatta zamanında bir kaç hafta foruma bazı sıkıntılar yüzünden girmeyip, girdiğimde ise falcı yellowroza denilen ve enerjici türü konuları, büyü formülleri saçmalıklarıyla ilgili konuları görünce bu tür içerikler yüzünden Star67'ye darılıp, kendisiyle arkadaşlığımı bitirmiştim.. Siz beni  www.ruhsalenerji.org sitesini veya www.ruhsalenerji.gen.tr gibi siteleri ve Star67'i savunduğumu düşünüyorsunuz. Evet, savunuyorum ama bir yere kadar. Çünkü o forumda Ehl-i Sünnet iddiası yok. Satanisti, büyücüsü, falcısı, medyumu, müslümanı, mümini, ateisti gibi birçok üyeyi içerisinde barındırır. Bu sebepten dolayı islâmı yanlış tanıtma ve lanse etmek gibi aktiviteleri de olmuyor. Ama sizin savunduğunuz sitelerin içerisinde Ehl-i Sünnet olma iddiası ve bir sürü şirk ve islâm'a ters uygulamalar, sözler mevcuttur.  "Ulvinin iziniyle", 
"Üç kere Ulvi de birşeyin kalmaz"
 "Allah'ın iziniyle demek yanlıştır. Sen kim oluyorsunda Allah'ın iziniyle diyorsun" daha çok var. Bunları tek tek belirtmek istemiyorum. Çünkü sözümü kısa tutmaya çalışacağım. Eğer ruhsalenerji hususunda söylediklerime inanmıyorsanız, aşağıdaki eskiden açılmış konuma göz atabilirsiniz.

Gerçekten tiksiniyorum artık, islâmı bu şekilde kirletmenize...
Yalanlarla dolanlara kendinize kulluk edecek insanlar toplamaya çalışmanıza..
Ehl-i Sünnet davası güderek, Ehl-i Küfür düşünce ve bilgileriyle hareket etmenize...
İnsanları putlaştırıp tapmanıza...
Bizlere inmiş olan, Kur'ân-ı Kerîm'den gafil oluşunuza..
İslâm dininden bir haber oluşunuza..
Sünnet ve Hadislerden uzak oluşunuza..
Fıkıh ilminden uzak oluşunuza...

Bu dünya kalıcı mı sanıyorsunuz ? Yalan ve iftiralarınızın öteki âlemde bir bedeli olmayacağını mı düşünüyorsunuz ? Fitne ve fesâd çıkarmanızın yanınıza kâr kalacağını mı sanıyorsunuz...

Siz öyle sanıyorsanız, bu şekilde hurafe ve batıl işlere devam edin. 
Zamanımı sizin gibilerle harcamak yerine, dinimi daha verimli yaşamaya çalışırım...Öyle daha kârdayımdır.

Haydi Allah sizi hidayete erdirsin. Cehennem azabından korusun. Şeytan ve şeytanlardan uzak tutsun. 

ŞU ANA KADAR BU BLOGA YAZARAK VE SÖYLEDİKLERİMDE TEK BİR KASTİ YALAN VE İFTİRA VARSA, ÇARPITMA VE DEĞİŞTİRME VARSA ALLAH BENİ CENNETİNE KOYMASIN.  SİZLERE İBRET OLARAK BENİM TÜM AYIPLARIMI  VE KUSURLARIMI İNTERNETE DÖKSÜN. 
BENDEN BU KADAR!



Ulvi'nin yalakası, cehâletini ortaya koyuyor.







Ulvi'nin Müridlerinden Komplo Teorisi


Demek verilenleri yalanlıyorsunuz. :) Senin daha gerçeklerden haberin yok,  o zaman...Hayaller dünyanda sana mutluluklar dilerim.

Bak bu da sizden nasıl da desteklemiş İp nolarının aynı pcden olduğunu, siz daha yalanlarınızla avutun kendinizi  :)

Bu da psikolog doktorumuzun teşhisleri :) :




ULVİLERDEN ALDIN CEVABINI OTUR, OTURDUĞUN YERDE :) DAHA TANIMIYORSUN, ETMİYORSUN, ZİHNİYETLERİNİ BİLMİYORSUN. :))) BLOG AÇIYORSUN. ADAMLAR DAHA SENİ BİLE TANIMIYORLAR.  BIRAK YALAKALIĞI DA, DAHA TEMİZ ŞEYLERLE UĞRAŞ...BİZİ DE OYUNLARINA ALET ETME..BAŞKALARININ GÜNAHLARIYLA VE SAHTEKÂRLIKLARIYLA UĞRAŞMAKTAN BIKTIK, USANDIK...DÜNYA ZATEN SAHTEKÂR KAYNIYOR.  ANLAT ANLAT BİTMEZLER.  :)

26 Eylül 2012 Çarşamba

Ulvinin düştüğü utancı övgüyle anlatıyorlar :)

Eeeee...Ulvi, Nurer, Nurkul  her kimsen artık... Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste...Sen tut ki, edebini koruyan ruhsalenerji sayfasındaki çoğu kişinin anasına, kızına, eşine küfürler et ve hakaret et...Olmamış şeyleri olmuş gibi anlat...

İşte bu şekilde de bedelini öde...Adamı dine küfrettirerek bir halt mı yaptığını sanıyorsun ? Peygamberimiz s.a.v ; "Onların dinine küfretmeyin ki, onlarda sizin dininize ilâhınıza küfretmesin" buyurduğunu bilmez misin ? Nerede hani senin Ehl-i Sünnet anlayışın...Oraya bu küfürleri ekleyerek, ne güzelde yapmışsın..Bizim sana yapmadığımızı ve edebimizin elvermediği küfürleri başkalarının bizim adımıza yapmış olmasına sevindim. Boşuna dememişler, Dinsizin hakkından imânsız gelir. Adamda yine de imân var.


İşte Ulvinin düştüğü hal, aklınca alemlere ve kainata meydan okuyan ulvinin düştüğü çaresiz durum.

İzleyin: http://hakikihocalar.blogspot.com/2012/09/ateistlerden-din-dusmalarndan-ipligi.html

Allah dostlarının yapmadığını yaptı "ULVİ TAROTU BİTİRDİ :)"



Ne içtin sen Ulvi ? Ne diyon :))))

Sahte Tanrı Ulvi, Sahte Tanrılara Karşı :)